1968 hareketinin ilk faili meçhul cinayetinde kritik soru: "İlk kurşun"derin devletin işi miydi?
CHP kurultayında tam Hasan Fehmi Güneş konuşurken bir kadın kürsüye doğru yürüdü ve "tam bağımsızlıktan" söz etmekte olan Güneş'e doğru bağırdı:
"Bağımsızlık uğruna ölen Taylan'ın dosyasını neden sakladın? Taylan'ın katili nerede?"
Güneş bir an durdu, o sırada genç kadını apar topar uzaklaştırdılar.
Kurultay'ın tozu dumanı arasında genç kadının feryadı anlaşılamadı.
Adı: Hale Kıyıcı'ydı.
1968 hareketinin ilk faili meçhul cinayetine kurban giden Taylan Özgür'ün ablasıydı.
Taylan Özgür emekli bir binbaşının oğluydu. ODTÜ öğrencisiydi. 1969 yılının 23 Eylül günü İstanbul Üniversitesi öğrenci birliğinin Beyazıt'taki kongresi sırasında arkadan kurşunlanarak öldürülmüştü.
O yıla kadar belli bir noktada tutulan şiddet, Vedat Demircioğlu ve Taylan Özgür cinayetlerinden sonra birden dozunu artırmış ve 70'lerin başında 12 Mart'la sonuçlanacak kanlı perde böyle açılmıştı.
Peki bu perdeyi açan ve ülkeyi bir darbeye götüren kurşunu kim, hangi amaçla sıkmıştı?
Bu soruyu yanıtlayabilmek için Özgür'ün katilini bulmak gerekiyordu.
* * *
Aslında Taylan Özgür'ün katili olarak Lisan Çakıcı adlı bir polis memuru yargılanmış, ancak kimi öğrencilerin ve tanıkların anlatımları arasındaki çelişkiler nedeniyle delil yetersizliğinden beraat etmişti.
İşte o gün bugündür, yani tam 31 yıldır Hale Kıyıcı, kardeşine kurşun sıkan ismin peşindeydi.
Aradığı ipucunu, 1990 yılında emekli Yarbay Talat Turhan vermişti.
"Kontrgerilla uzmanı" sayılan Turhan bir söyleşide "derin devlet"in eylemlerini anlatırken Özgür'ün öldürülmesini örnek vermiş ve şöyle demişti:
"1978'de Hasan Fehmi Güneş'in İçişleri Bakanı olmasının ertesi günü Taylan Özgür'ün dosyasını kendisine verdim."
Turhan'a göre bu dosyada Özgür'ü bir polisin değil, bir üsteğmenin öldürdüğü yazılıydı. Dosya, Bakan'a verildiğinde odada 3 kişi daha vardı: Deniz Baykal, Ertuğrul Günay ve Uğur Mumcu...
Turhan bunları anlattıktan sonra Özgür'ün ablası Hale Kıyıcı kendisine bu üsteğmenin kim olduğunu sormuş ve onun -1990 itibarıyla- orduda üst düzeyde görev yapan bir general olduğunu öğrenmişti. Ancak Turhan bu ismi açıklamaya yetkili olmadığını söylüyor, Kıyıcı üsteleyince de şöyle diyordu:
"Olayı delillendirmek içişleri Bakanı'nın sorumluluğunda... Ben Hasan Fehmi'yi de eleştiremiyorum. Çünkü bu örgüt, devlet içinde devlet... Çözmeye siyasilerin gücü yetmiyor..."
* * *
Hale Kıyıcı, kardeşinin katilini bulabilmek uğruna bu dosyanın peşine düştü; ancak 10 yıl uğraşmasına rağmen bir sonuç alamadı.
Sonunda dosya verildiğinde odada bulunduğu söylenen tanıklardan üçünü; Deniz Baykal, Hasan Fehmi Güneş ve Ertuğrul Günay'ı birarada bulabileceği bir yere, yani CHP kurultayına gitmeye karar verdi ve aklındaki soruyu Hasan Fehmi Güneş kürsüdeyken haykırdı.
Ancak kritik soru, "tam bağımsızlık" lafları arasında yine yanıtsız kaldı.
Kurultayda konuştuğum Hale Kıyıcı, bu duruma isyan ederken gözyaşlarını tutamıyordu. Kardeşinin katillerini bilenlerin susmasına, 12 Mart'ta kendilerine işkence yapan kimi isimlerin salonda "Genel Sekreterlik" düşü kurmasına, Özgür'e kurşun sıkanların halen görevde olmasına isyan ediyordu.
Güneş'in, Baykal'ın, Günay'ın ve Turhan'ın duruma mutlaka bir açıklama getireceklerini söyledim; tatmin olmadı.
"N'olur İspanya örneğini inceleyin" dedi ayrılırken;
"... derin devletin içinden sosyal demokratlar çıktı orada..."
TAYLAN’IN KATLİ TESADÜFİ DEĞİLDİR.
“FAİLİ BELLİ” CANİ ŞEBEKESİ AÇIĞA ÇIKARTILMADIKÇA
TÜRKİYE “ÖZGÜR” LEŞEMEYECEKTİR.
TUNCAY ÇELEN
TAYLAN ÖZGÜR bundan 36 yıl önce 23 Eylul 1969 da İstanbul’da güpegündüz herkesin ortasında Beyazıt Meydanında katledildi.
TAYLAN ölen ve öldürülen ilk 68’li değildi. Taylan’ın öldürülmesinden yaklaşık bir yıl önce, Amerikan 6 Filosunun İstanbul’a gelişi sırasında çıkan olaylarda vermişti 68’liler ilk şehidini. 18 Temmuz 1968 günü sabaha karşı 04.30’da polislerin Gümüşsuyu İTÜ öğrenci yurduna yaptığı baskında pencereden atılan FKF üyesi VEDAT DEMİRCİOĞLU 6 gün komada kaldıktan sonra 24 Temmuz’da yaşamını yitirmişti. 28 Temmuz’da da Ankara adliyesi önünde, arkadaşlarının duruşmasını izlemeye gelen gruba polisin müdahalesi sonucu, polisten kaçarken bir minübüs altında kalan ATALAY SAVAŞ can veriyordu.
Evet, Taylan ölen ve öldürülen ilk 68’li değildi. Ama, CIA’nın, 1952’den itibaren NATO’YA bağlı tüm Avrupa ülkelerinde “ gladio” “kontr gerilla” “özel harp dairesi” adı altında kurduğu ve “komünistleri” yok etmeyi amaçlayan örgütlerin tetikçileri tarafından , “bilinçli” ve “planlı” bir şekilde öldürdüğü ilk 68’li devrimcidir.
Taylan Özgür, CIA bağlantılı gladyo tetikçileri tarafından , bilinçli bir şekilde hedef seçilerek katledilmiştir.
Taylan Özgür emperyalist güçlerin, “öldürülecekler” listesine rastgele seçilmiş bir devrimci değildir. Tıpkı Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir , Hüseyin Ulaş gibi, Kaypakkaya, Cevahir gibi asılarak, vurularak, işkence yapılarak öldürülen yüzlerce binlerce devrimci kardeşimiz gibi, varlıklarıyla, eylemleriyle, halklarıyla kucaklaşarak emperyalizme karşı örgütlenmeleriyle emperyalistleri ve işbirlikçilerini tedirgin ettiği “bilinerek” verilmiştir “ölüm” emri.
CIA sıyla, MİT’iyle, kontr-gerillasıyla, Ülkü Ocaklarıyla, polisiyle, faşistiyle neden saldırılmıştır 68 devrimci gençliğine ? Neden sokak ortalarında öldürülmüştür , yurtsever ve devrimci gençler ?
Kitlelerle kurmaya başladığı bağları koparmak, devrimci mücadelenin kitlelere doğru yansımasını ve doğru kavranılmasını önlemek için .
Gençliğin arasına ajan provakötörler sokularak, sokak ortasında öldürülerek, meşru müdafa için silah bulundurmak zorunda bıraktırılmış , silahlı çatışma ortamlarının içine sürüklendirilmiştir. . Ülkeyi yönetenler, Amerika’nın ve bir avuç çıkar çevrelerinin çıkarları için ülke geleceğini, ülke gençliğini feda etmiştir.
Taylan Özgür, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulubü üyesiydi ve Sosyalist Fikir Kulübünce düzenlenen “köy çalışmaları” na ilk katılan ve başarılı sonuçlar elde eden arkadaşlarımızdandı. Kitlelerin güvenini kazanmayı bilen, özveri sahibi ve mücadelen kaçmayan atak ve yiğit bir kişiliği vardı. Taylan, 6 Ocak 1969'da Amerikan elçisi Komer’in makam arabasını ODTÜ’de yakan devrimci gençlerden biriydi. Komer, daha önce Vietnam’da CIA ajanı olarak görev yapan ve “pasifikasyon “ hareketini, yani her türlü işkence, şiddet ve baskı ile Vietnam halkının sindirilmesi hareketini, yöneten kişiydi.
Mustafa Taylan Özgür, işte bunun için 23 Eylül 1969’da sokak ortasında güpegündüz polis memuru İhsan Çakıcı tarafından bir süre kovalandıktan sonra tabanca ile vurularak öldürüldü. Taylan'ı vuran polisin üzerinde Komer'in arabasını yakmaktan sanık olanların listesinin bulunduğu tespit edildi.
İhsan Çakıcı sadece bir tetikçi idi. Yurt dışına kaçırıldı. “Cinayet Dosyası “ kapatıldı. Ama cinayetler sürdü, sürüyor. Her Cinayetten sonra “faili meçhul” dendi. Denilmeye devam ediliyor. Ama herkes failleri biliyor. Cinayet şebekesinin Türkiye uzantıs ı“Kontr Gerilla” dan, “Özel Harp Dairesinden” , Türkiye’de ki CIA ajanlarından söz etmeyen yok.
Süleyman Demirel’inden, Ecevit’e; İhsan Sabri Çağlayangil’den Hasan Fehmi Güneş’e, Talat Turhan’a kadar bir zamanlar ülke yönetiminde söz sahibi olanlar, bütün bunları biliyorlar ve susuyorlar.
Amerikan Senatörü Daniel Patrick Moynihan senatoda bir önerge veriyor. Bakın ne diyor ?
“60 bin Latin Amerikalı askerin eğitim gördüğü Fort Benning'deki Amerikalılar Okulu'nu (SOA) inceledim.
SOA diplomalı görevliler tüyler ürpertici eylemlerde bulunuyorlar. Bu okullarda işkence, gasp, suikast ve insanları kaçırma yöntemleri öğretilmektedir.
Pentagon (Savunma Dairesi) “İşkence Eğitim El Kitabı”nı SOA'nın kullanmasına izin verdi. Bu kitapta sahte suçlama, şantaj yapma, yanlış bilgilendirme, fiziki ve diğer işkence yöntemleri SOA'daki görevli personel tarafından Latin Amerikalı askerlere halkını öldürme, tehdit, özellikle dini çalışma, sendikalarla diğer çalışma ile yoksulluğu kullanma taktikleri öğretiyor.
Bu “Cinayet Okulu” yılda yaklaşık 20 milyon dolara mal olmaktadır. Oysa bizim çocuklarımıza ve insanlarımıza yönelik yatırımlarımız tamamlanmış değildir. Lütfen SOA'nu Durbin yasa tasarısıyla kapatınız.”
Bülent Ecevit’in açıklamaları ise daha ilginç “ 1974 yılında Genelkurmay Başkanı Sancar, bana başbakanlığa ait örtülü ödenekten bu daireye (özel harp dairesi) para vermemi istedi. Hem de yüklüce bir paraydı. Bütçeye baktım böyle bir daire yok. Ama o sırada Kıbrıs harekatı vardı. Üstüne gidemedim. Çünkü diyorlardı ki Rum tarafında da özel harp dairesinin adamları var. Onlardan bilgi alıyormuş. Oysa bunlarla harekat sırasında telsiz irtibatı bile kuramadık.
…..1978’de Sayın evreni özel harp dairesinin tasfiyesi için sıkıştırdım. Bana hep yapıyoruz, ediyoruz dedi. Ama yapılmadı.
Tabi bir yandan Genelkurmayı sıkıştırıyordum. Sonuç almaya çalışıyordum, bir yandan da içimizdekileri yatıştırmaya çalışıyordum. Başbakanım bunları yapıyorum
……… Özel harp dairesinin her ilde depoları vardı. Buraya bağlı olanlar, (çok vatansever insanlar) diye alınmışlardı. Bu daire gerektiğinde bu silahları kullanacaktı….
…….. Sarıkamış’taydım. Birlikte yemek yediğimiz komutana kontr-gerilla (özel harp dairesi) ni sordum. (Var) dedi. (Hepsi çok memleket sever insanlardır) diye ekledi. O sıralar çevrede MHP İl başkanı da geziniyordu. (MHP İl başkanı da bu daireyle..) diyecek oldum. General (o başında) demez mi? “
Ülkede başbakanlık yapan insanların gücü bile, bu yasa dışı “işkence” ve “cinayet” örgütünü açığa çıkartıp, tasfiye etmeye yetmiyor.
“geçmişe sünger çekiyoruz” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Çekilen süngerden fışkıran kanlar gölleşerek günümüze kadar taşınıyor..
“fikrini”,ABD’den alan, ABD tarafından “finanse” edilen, içine “pentagonun”, “CIA”nın “sızdığı” , “her ildeki silah depoları” ndaki silahları kullanan ,” çoğu MHP’li çok memleket sever” mensuplarının “memleket” adına cinayetler işlediği, ülkenin gençlerini, aydınlarını insanlarını kahpece katlettikleri bu “malum” yarı gizli örgüt, bugün herkesçe bilinmesine rağmen “görevlerini” ifa etmeyi sürdürüyor.
MUSTAFA TAYLAN ÖZGÜR’ Ü katledilişin 36.ncı yılında anmak bu nedenle daha da bir anlam kazanıyor. Taylan’ın 1968 yazında ODTÜ Stadyumuna Hüseyin İnan, Alpaslan Özdoğan ve diğer arkadaşları ile yazdığı DEVRİM yazısı 36 yıldır silinmedi. Silinmiyor. Resimde görüldüğü gibi yıllar sonra aynı yazı devrimci ODTÜ’lü gençler tarafından meşalelerle aydınlatılyor. Ama ne yazık ki, siyasi cinayetlet, provakasyonlar sürüyor, karanlık cinayetler hala aydınlatılamıyor. Aydınlatılmıyor.
Taylanları, Denizleri , devrim şehitlerimizi yalnızca anmak yetmiyor. DEVRİM ATEŞİNİN TÜM KARANLIKLARIN AYDINLATMASINA , HİÇ SÖNMEDENi YANMASI GEREKİYOR.
TUNCAY ÇELEN
|